ilkokul 2. sınıftan beri biliyorum. öncesinde de tığ işini öğrendiğimden zor olmadı pek öğrenmem. bir ara ponpon ipler modaydı. arkadaşlarıma örüp örüp hediye etmiştim. umarım saklıyorlardır ':)
bir vakitler (12 yıl önce) annemin iş yerine bir teyze geldi. cidden teyzeydi, benden 9-10 yaş büyük kızları vardı. anneme "selanik diye bir örgü motifi varmış nasıl oluyor o?" demişti. her zaman ki gibi çenesine sahip olamayan ben; "ay çok kolay ben size öğretirim!" diye atlamıştım. 10-15 dakika sonra kadıncağız şaşkınlıkla "ay küçücük çocuktan örgü motifi öğrendim!" diye evine gitmiş, her gelişinde de anneme "senin bu kız bana selanik öğretti" diyordu.
bazı insanları huylandıran yaz meyvesi.
oysa ben? küçükken annemden gizli dolabı açıp, tıpkı evcil bir hayvan gibi sarılıp, okşayıp, öpüp geri yerine koyardım. şimdilerde öpmesem de hala pazarlarda marketlerde seçme bahanesiyle dokunuyorum. çok yumuşak, sevimli bir dokusu var. bir şey doğal olarak nasıl öyle tatlı ve yumuş yumuş olabilir ki? *.*
annemle telefonda konuşuyorum. konuşuyorum derken o 'şunu şöyle yapın' şeklinde direktif veriyor, ben 'tamam anne, hıhı anne, olur anne' diye papağan gibi ötüyorum. (b: babam, c: ben, a: annem)
a: .... (direktifler direktifler) sor bakayım babana. filanca gelmiş mi?
c: filanca geldi mi?
b: filanca kimmiş? (gelmemiş)
c: filanca kimmiş?
a: yahu filanca
c: yahu filancaymış
b: yahu filanca kimmiş?
c: yahu filanca kimmiş?
a: filanca işte
c: filanca işteymiş
b: filanca kim işte?
c: ne bileyim kim? telefon muyum ben? beni niye sokuşturdunuz aranıza kendiniz konuşun!
b: yahu sorsana anana filanca kim? (kulağında telefon arada hala ben...)
buradaki filancanın sansür olduğunu düşünmeyin gerçekten filanca o. annem adamın adını unuttu, bizde bilmiyoruz.
http://www.birgun.net/haber-detay/aihm-de-gorulmemis-bir-karara-imza-atti-172905.html bu haberden sonra aklıma ikisi de birbirinden beter iki seçenek geliyor.
- içeride zorla bu greve son verdirtildi.
-
aihm bir şey (rüşvet yada artık yerine ne dersiniz bilemiyorum) aldı.
selçuklu hükümdarı
1. aleaddin keykubat'ın fethiyle türklerin eline geçen
antalya ilçesi.
adı da bu hükümdardan gelmektedir.
nedense bana hayalleri süsleyen ''pembe panjurlu ev''leri anımsatır.
kuruşları içi görünmeyen bir kumbarada biriktirerek işe başlayın. böylelikle ''ona ihtiyacım var!'' deyip harcamazsınız.
birde... kumbarayı elinize almayın, yerinden oynatmayın. böylelikle içindekilerin hesabını yapmazsınız. her seferinde sanki ilk defa atıyormuşsunuz gibi atın içine.
ve tabii ki para girmeyecek kadar içi dolana kadar açmayın! elinizi bile sürmeyin!
bazen onu kandırıyormuş gibi hisseder. aslında erkek ne olduğunu biliyordur ve bunu kabullenmiştir ama kız yine de suçlu hisseder kendini. bu yüzden de gider. ikisi içinde her şeyin çok daha iyi olacağına inandığı için gider.
(bkz:
same) diye bir oyun. harfler vardı. iki ve üzeri aynı harf yan yana veya üst üste gelince patlatılıyordu. en son babam benimle yarışa girmek gibi bir gaflette bulunup yenilince de oyunu bilgisayardan silmişti.
- saklambaç oynarken bilerek son ebelediğin kişi
- gökten bela yağdığını düşün ve senin kaçacak hiç bir yerin yok. işte aşk öyle bir şey... (
kaybedenler kulübü)
- kader midir kısmet midir rastlantı mıdır bilinmez. bazen ilk görüşte bilirsin o insan senin kaderindir bazen bir ömür ararsın bulunmaz. (
aşk tesadüfleri sever)
- bazen bir harf, bazen 11.091.994 sayfalık bir roman.
-bir uzakdoğu inanışına göre tanrı, her insanın ayak bileğine bir ip takar ve kaderleri birleşecek insanları da bu iplerle bağlarmış. ip esner, kördüğüm olur fakat asla kopmazmış.
- yunan mitolojisine göre ise insanlar dört kol, dört bacak ve iki yüzü olan bir kafa ile yaratılmıştır. güçlerinden korkan zeus onları ikiye ayırır ve onları hayatları boyunca diğer yarılarını aramaya mahkum eder.
https://www.youtube.com/watch?v=Dc9ikfYCMEE
''sözlüğümüzde yazar olduğunuzu görüyoruz ve sizi çok merak ediyoruz ! bu kadar ayrılık yeter bir an önce aramıza dönün :)'' diye bana mesaj atan sözlük. sözlükcüğüm iyi misin? ben üye olalı zaten toru topu 6 gün oldu. bu 6 günün 5'inde entry yazdım zaten...
hafızasıyla birlikte gitti gencecik sözlük...
o saati kontrol edeceğim diye ne çalıştığımı unutabiliyorum. birilerinin benim yerime zamanı tutup 'sarı bitti', 'sarı başla' falan demesi lazım. süre biraz sıkıntılı.
insanların %99 gibi bir oranda dikkatsiz, boş vermiş ve saygısız olduğu memleket. son derece kaba ve dikkatsizler. trafik ve cezalandırılma sistemleri bizdeki köy yolları gibi. kırmızı dediğinde durursun dünyanın her yerinde, yeşilde de geçersin. yaya geçidi falan vardır orayı kullanırsın. onlarda öyle bir şey yok. her yer yaya geçidi. işin kötüsü her yaya geçidi aynı zamanda ülkeler arası otoban. iki seçenek var ya birini öldürdüğünüz de çok yatmıyorsunuz orada yada herkesin kafası bir dünya olduğundan (çünkü içkiler yol boyunca bir çok yerde ücretsiz) çoluğundan çocuğundan yaşlısına herkes bir boş vermişlikle yaşıyor. yaşamı fazla akışına bırakmış herkes.
her dinleyişimde o ünzile gözümün önüne gelir ve her seferinde gözlerim dolar. en sevdiğim yorum ise (bkz:
yalın) ile (bkz:
kenan doğulu)nun yaptığı düettir.
https://www.youtube.com/watch?v=i-2E0VOf_Zk
yaklaşık 1 hafta önce başka bir sözlüğe ''hani cehennem sıcağıydı burası? 3 gündür
kemer,
beldibi,
göynük taraflarında fink atıyorum. 1 gram terlemedim.
ankara'ya hiç dönmesem mi diye düşünmüyor da değilim. çok mutlu yaşarım oğlum ben burada. her yer kabul sıcak, ama öyle şapır şıpır da terletmiyor. hiç yoktan nemden yapış yapış olmayı bekliyordum. ama yok. tabii bir seçenek daha var. ben öyle sıcağı seviyorum ki bir kedi gibi güneşi kolluyorum. not: gezerken kendinizi (bkz:
rusya)'da gibi hissediyorsunuz.'' falan yazmıştım. aynı günün akşamı üşütüp 3 gün yatakla bütünleşmiş halde uyudum. ankara kışından sağ çıkıp antalya yazında üşütmüş ilk insan olarak tarihe geçtim sanıyorum.
(bkz:
bende çocuktum) demişti bir kitabında. babasından, aralarındaki ilişkiden, anılarından bahsetmişti. (bkz:
türk insanının %60'ı aptaldır) dediğini öğrendikten sonra ''neden böyle demiş olabilir ki?'' diye düşündüğümde geçmişti elime bir röpotajı. röportajda müjdat gezen;
“(bkz:
izmir) torba’da şenlik vardı, (bkz:
ilhan selçuk) ve aziz nesin’le birlikte bir panele katılmıştık. panelin konusu mizahtı. birisi kalktı ‘(bkz:
nasrettin hoca)’nın torunları olarak zeki insanlarız değil mi?” diye sordu aziz nesin’e. o da ‘yüzde 60’ı aptaldır’ dedi. herkes alkışladı. sonra kuliste kendisine sordum neden böyle bir şey söylediğini. o da ‘evladım, yüzde 92 diyecektim dilim varmadı’ dedi. o zaman referandum yapılmıştı ve oy verenlerin yüzde 92’si kenan evren’e oy vermişti. bu söz oradan kaldı.” diyordu. çocuk aklımla yaptığı göndermeye bayağı gülmüştüm. o günden sonra aziz nesin'i hep nasrettin hoca gibi gördüm ve her sözüne güldüm. ama kendisine karşı sevgi beslemem 1973'te eğitim olanaklarından yoksun çocukların topluma yararlı bireyler olarak yetiştirilmesi için kurduğu nesin vakfını öğrendikten sonra oldu.