2
#3161
ateizm'i benimsemiş insandır. hiçbir tanrıya ve hiçbir din'e inanmayan kişiye denir.

ruh

1
#3158
ruh içimizdedir.
ruh 27.07.2017 00:20
(+0) (-0) (0)
 
2
#3155
ordaki sarı sözlük başlığından duyup gelmeme vesile olan sözlüktür. laiksözlük tamamen çomarldan arındırılmış bir sözlüktür. umarım bu sözlükte ''çomar'' yoktur.
1
#3153
bilge kağan, göktürkleri elli yıllık çin esaretinden ikinci defa kurtararak gök-türk hanedanlığını kuran kutluk kağan’ın oğludur.

“türk oğuz beyleri, işitin! üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir”
(galeri: 40)
ruh 27.07.2017 00:19
(+0) (-0) (0)
 
1
#3150
büyük britanya adasının ilk yerlileri.
ruh 27.07.2017 00:15
(+0) (-0) (0)
 
3
#3149
(bkz: mustafa kemal atatürk)
3
#3146
osmanlı ve timur imparatorluğu arasında gerçekleşmiş savaş.
ruh 27.07.2017 00:12
(+0) (-0) (0)
 
1
#3145
timur han tarafından kurulmuş, hatta osmanlıyı ankara savaşında yenmiş bir devlet.
ruh 27.07.2017 00:12
(+0) (-0) (0)
 
1
#3144
atalarımızın kurduğu orta asyada büyük yüz ölçümüne sahip devasa imparatorluk.
ruh 27.07.2017 00:11
(+0) (-0) (0)
 
1
#3141
türkleri çin zulmünden kurtadığına inanılan büyük kahraman.
40 yiğidi ile çin sarayını basarak yüzlerce çinliyi haşat ettiğide bilgiler arasında.
ruh 27.07.2017 00:09
(+0) (-0) (0)
 
1
#3124
xii. yy.dan rönesans'a kadar batı avrupa'da gelişen sanat biçimidir. gotik sanat fransa'da doğmuş olmasına rağmen adını hıristiyanlığın ilk yıllarında avrupa'yı istilâ eden gotlardan almıştır. bu terimi ilk defa italyan hümanistleri kullanmışlardı. onlara göre, özellikle alpler'in kuzeyinde gelişen ve roman sanatının ardından gelen bu sanat, ilkçağ'ın klasik kurallarından iyice ayrılıyordu. ve, bu üslûbu küçümsediklerini belirtmek için italyan hümanistleri ona, gotik sanat adını veriyordu.
bu çağın en özgün anıtları fransa'dadır: saint-denis manastır kilisesi, sens, noyon ve laon katedralleri.
aslında ortaçağ’ın skolastik düşünce tarzının baskısı altında kalan sanat üslubunun biraz yumuşatılmışıdır. dinde kişisel gizemcilik sık sık vurgulanmaya başlandı. dinsel alanlarda da hala çalışmalar yapılırken din dışı alanlarda da çalışıldı. doğanın çeşitliliğine de kişisel yorumlar getirildi.
giotto ve duccio, dönemin örnek sanatçıları arasındadırlar.
1
#3114
ortaçağ din adamlarının öğütlediği öteki dünya ideali yaşanan dünya gerçek ve değerlerini yok etmiştir. dünya, insanların asıl gerçek olan öteki dünyayı kazanmaları için ceza çektikleri bir yerdir. her şey tartışmasız ve tanrı’ya yönelik dogmalar üzerine kuruludur. nedenler aranmaz, sonuç tartışılmaz” kabul edilir. dine ve kadere inanılır.insan aklının yol göstericiliği, pozitif düşünce unutulmuştur. bilim olarak sadece din bilimi (teoloji) vardır. o da rahiplere özgüdür. her türlü düşünce ve yorum tartışmasız dogmalar halinde onlar tarafından önerilir. böylesine bir düşünce şekli, kuşkusuz çağın sanatını da biçimlendirecektir. nitekim, bu dünya görüşünün içerdiği tüm bir ortaçağ sanatı, din adamları ve feodallerin yanında, kilisenin içinde oluşmuştur.
ortaçağ sanatı, çağın toplum yapısı gereğince, onların dinsel olarak ileri sürdükleri ve halkın kayıtsız-şartsız kabul ettiği dogmaları çizgici (linearist), renkçi (kolorist) bir estetik düzenleme içinde geliştirmiştir.
resimlerin arasına zaman zaman olayı açıklayıcı yazı dizileri de serpiştirilmiştir. bunlar eski mısır resimlerindeki hiyeroglifler gibi olayı açıklayıcı niteliktedir. resim, heykel, kabartmalarda mekan, anatomi, perspektif ve estetik değerler aranmaksızın yan yana getirilmiştir. bu resimlerin ya da minyatürlerin içine çoğu kez azizlerle beraber krallar, ve soylular da katılmıştır. böylelikle soyluların ve yöneticilerin kutsallıkları da önerilmiştir. ravenna’da san vitale kilisesi mozaikleri içinde justinianus ve maiyeti ile istanbul’da ayasofya’da konstantin ve justinianus v.b. gibi mozaiklerde bunu açıkça görebiliriz.
2
#3109
ortaçağ

avrupa tarihinde kabaca is 5-15. yüzyıllar arasını kapsayan zaman dilimine verilen addır. bu çağ, özellikle kilise baskısı ve dinin sömürülmesinin insan hayatı üzerindeki etkilerini gösteren iyi bir örnektir. dinin sömürülmesi ve vatikan’ın zulmü, sanata da bir o kadar yansımıştır. resim ve heykel çalışmalarında kullanılan genel tema, hep din üzerine olmuştur. genelde isa’nın doğumunu ve kutsal ruh’u işleyen birçok resim, günümüze kadar ulaşmış, ve milano’daki duomo kilisesi ve benzeri büyük katedrallerde sergilenmektedir.
gotik dönem

batı ve orta avrupa’da resim, heykel, mimarlık ve müzik alanlarında 12. yüzyılın ortalarında başlayarak bazı yörelerde 16. yüzyılın ortalarına değin süren, pek çok ürünün veridiği, son derece çeşitli bir dönemdir. gotik dönem, aslında ortaçağ’ın skolastik düşünce tarzının baskısı altında kalan sanat üslubunun biraz yumuşatılmışıdır. dinde kişisel gizemcilik sık sık vurgulanmaya başlandı. dinsel alanlarda da hala çalışmalar yapılırken din dışı alanlarda da çalışıldı. doğanın çeşitliliğine de kişisel yorumlar getirildi.

giotto ve duccio, dönemin örnek sanatçıları arasındadırlar.

rönesans

fransızca ve italyanca’da “yeniden doğuş” demektir. avrupa tarihinde, 14. yüzyılın sonuyla 15. ve 16. yüzyılları kapsayan ve en belirgin özelliği eski yunan ve roma kültürünün canlandırılması olan döneme denir. dönemin sanat üslubu, reformun da gelişi ile skolastik baskı kalmadığı için dinden uzak kalmıştır. insan portrelerlinin yapımına ağırlık verildiği, resimde özgürlüğün geldiği, resimlerlen hikayeler anlatılmaya çalışıldığı bu dönem, dünya tarihi açısından keşifleri ile de çok önemlidir. leonardo da vinci, michelangelo ve raffaello, bu dönemin en gözde sanatçıları arasındaydılar.

klasik dönem

sanat tarihinde bir uygarlığın en olgun düzeye ulaştığı evreye denir. klasik dönem, aslında iö yıllarını kapsar. bu dönemler, herkesin de bildiği gibi yunan dönemleridir. klasik dönem ise adeta rönesans’ın bir kolu gibi ayrılır ve yunan kültürüne dönüşü gerçekleştirir. michelangelo, rafaello ve eserlerinin çoğu günümüze ulaşamayan donato bramante, çok ünlü klasikçiler arasındadırlar.

barok dönem

avrupa ülkelerinde yaklaşık 17. yüzyılda ortaya çıkan bir sanat anlayışıdır. temelleri 16. yüzyılda italya’da atılmış olan bu sanat anlayışı, üslup açısından karmaşık, hatta çelişkilidir. bununla birlikte yapıtların hepsinde, duygusal durumları çoğu kez dramatik bir yaklaşımla, duyulara seslenecek bişimde anlatma isteği görülür. baroğu anlatmak için “canlılık, hareket gerilim, aşırı ve farklı duygusal durumlar” terimlerini kullanabiliriz.

en önemli örnek sanatçılardan biri peter paul rubens’dir.

romantizm

19. yüzyılın başlarında insanın duygularını, düşüncelerini, hayallerini yansıtan, sanatçının özgürce kendisini ifade etmesini sağlayan bir sanat akımıdır. bu bakımdan büyük önem taşımaktadır.
bu akımda sanatçı, kişiliğini, iç dünyasını belirtmekte, bireysel yorum ve karakter ön plana çıkmaktadır. romantik sanatçı, sanat için sanatı seçerek kendine yeni bir dünya yaratmıştır.

romantizm’in kökeni ingiltere’de william turner, william blake, constable gibi ressamlarda bulmaktayız. bu tip resimlerde genelde hayali figürler veya doğa işlenmekteydi. artık hemen hemen herşeyde bir abartma, bir süsleme vardı. ayrıca romantik dönem resimlerinde kahramanlık temaları da işlenir oldu. fakat eskiye nazaran, daha duygusal çizimler ortaya çıktı. “gömleği yırtıklar içinde bir asker, şaha kalkmış atının üstünde, elinde silahı ile yaralılara ve savaş zedelere yardım uzatıyor.” bu hemen hemen her resimde bulunan bir figürdü.

francisco goya (1746-1826) ispanyol romantik akımının en önemli temsilcisi olmuştur.

realizm
realist dönemde yaşam olduğu gibi kabul edilmiştir. bu olay, resme ve diğer sanat dallarına da yansımıştır. artık hiçbir şey abartılarak, yeni şeyler eklenerek çizilmiyordu. bir manzara resmi çizilecekse, hiç bir abartı eklenmiyor, sadece ve sadece etrafta görülenler çiziliyordu. realizm’e en iyi örnek fotoğraftır. fotoğraf da sadece gördüğü şeylerin resmini çıkarır. o, resmi çekilen şeylere eklentiler yapmaz. ne görüyorsa onu yansıtır.

herhalde realist ressamların şefi, theodore rousseau (1812-1867) idi. onu birçok değişik ressam izliyordu.

empresyonizm

19. yüzyılın ikinci yarısıyla 20. yy.’ın başlarında fransa’da başlayıp diğer ülkelere yayılan bir sanat akımıdır. empresyonistler alışılmış kurallara uymadılar. özgürlüğü seçerek doğaya açıldılar ve güneş ışığının altında kendi izlenimlerine göre nesneleri resmettiler.

empresyonizmin temel amacı, doğaya çıkmak, etrafı incelemek, bir nesne seçmek ve onun o anki halini, üzerine gelen ışıktan tutun yanında duran bitkinin ona verdiği havaya kadar herşeyi ile resme aktarılması idi.

paul cezanne (1839-1906) ve vincent van gogh (1853-1890) empresyonizmin “babaları” idiler.

ekspresyonizm

ekspresyonizm, 20. yüzyılın büyük sanat akımlarından biri olarak kuzey avrupa’da doğmuştur ve hızla yayılmıştır. sanat akımı olmaktan çok yaşam anlayışıdır. empresyonizme tepki olarak görülmektedir. türkçesi “dışa vuruculuk” olan bu anlayışın temelinde insanın içinde sıkışmış olan duyguları dışa vurma fikri yatmaktadır. duygular dışa vurulurken de şekillerden çok abartılmış, aşırıya kaçmış renk tonları kullanılmıştır. van gogh’un bazı resimlerinde aşırı sarı, aşırı kahverengi ve aşırı mor kullanırdı.

van gogh çağdaş ekspresyonizme yön veren sanatçı olduğu halde bu akımın en ünlü sanatçısı edvard munch’dur (1863-1944).

fövizm

fovizm, vahşi hayvan, yırtıcı kuş anlamına gelen ‘favve’ kelimesinden türemiştir. 20. yüzyılın ilk sanat akımıdır. fakat fövizm, diğer akımlara nazaran daha değişiktir, çünkü fövizm’de canlı renklere yer verilir ve perspektif ile mekana önem verilmez. fövizm’de en önemli şey renktir. renk olmadan hiçbir şey istenildiği gibi anlatılmaz. renk, bütün resmin özüdür.

van gogh, her ne kadar 20. yüzyıl’da yaşamadıysa da fövist olduğu söylenmektedir...

kübizm

görsel sanatlarda pablo pi,casso ile georges braque’ın 1907-14 arasında paris’te geliştirdiği yenilikçi akıma denir. 20. yüzyılın en etkili akımlarından biridir. resim yüzeyinin derinliksiz, iki boyutlu imgelerle değerlendirilmesini öngörür. kübik resimlerin genel görünümü de farklıdır. mesela koca bir tuvalde, bir sürü kahverengi kübik figürler bulunur. en sağ altta ise küçük bir keman figürü görürsünüz. işte kübizm budur. yani bir figür, bir obje parçalanarak bütün resme yayılır, ve sadece küçük bir parçası sağlam olarak kalır. aynen bomba düşmüş gibi gözüken bu resimler, 20. yüzyılın başlarında çok ünlü olmuşlardır.

temel olarak geometrik figürlerin benimsendiği bu dönem, cezanne’nin sözünden yola çıkılarak başlatılmıştır. ayırıcı ve birleştirici olmak üzere iki ana döneme ayrılan kübizm, pop-art’ın da başlangıcı olmuştur.

fütürizm

20. yüzyılın başlarında italya’da doğan fütürizm, kübizme karşı tepki olarak doğmuştur. amacı dinamizmi ve yaşamın yoğunluğunu sanata katmaktır. sanatçılar cisimleri sürekli bir hareket ve değişme içinde düşünmektedirler. onlar için hareket var oldukça, resme daha çok şey eklemek mümkündür. mesela kalabalık bir şehirdeki iş hayatı ve bu gibi şeyler, fütüristler için çok iyi resim kaynakları yaratabilirler. fakat fütüristler, resimlerine asla objeleri konu etmezlerdi. objeler hareketsiz ve can sıkıcıydılar. fakat insanlar ve hayvanlar sürekli hareket halinde oldukları için bu resim dalına çok şey katabildiler. umberto boccioni, büyük fütüristlerdendi. diğer fütüristlerin çoğu yine italyan’dı.

pop art

pop art 1960’larda amerika ve avrupa’da görülmektedir. kökeni gerçekçiliğe dayanır. 2. dünya savaşı sonunda yaşanan huzursuzluklar, yokluk, acı yerini barışçı bir yaşantı, sanayide gelişim ve çok tüketmek için çok üretime bırakınca, tüketimi yönlendirmek, benimsetmek ve beğendirmek için hazırlanan reklamlar toplumu bilinçlendirmeyi ve seçtirmeyi amaçlayan bir sanat halini almıştır. resimli romanlar, dergiler, fotoğraflar, afişler endüstri toplumunun, günlük tüketim eşyalarının ve çevrelerinden yalıtılarak abartılı bir şekilde resmedilmesi için kullanılmış ve pop art böylece bir gereksinmeyi cevaplamıştır. kullanılan malzeme kola kutusundan hamburgere kadar çok çeşitlidir.
1
#3108
gördüğünü olduğu gibi anlatmaktan vazgeçmek olarak nitelendirebileceğimiz modern sanat, asıl olarak resim sanatıyla ve felsefeyle etkisini dünyaya yaymıştır.
felsefede temsilcisi kant ve resimdeki temsilcisi ise manet'tir. ikisinin de asıl olarak sorguladığı ve aradığı şey, var olan şeyler değildir. 'var olanın' nasıl mümkün olduğu üzerinde ciddi olarak duran bu iki usta daha fazla bilgiye gerek olmadığına, aramaları gereken cevabın bilginin nasıl mümkün olduğunu araştırmak olduğuna dikkat çekmişlerdir. bu sanatçılar 'izlenimcilik' ilkesiyle hareket etmişlerdir. etkisini daha çok birinci ve ikinci dünya savaşında gördüğümüz bir sanat akımıdır.
modern sanatın temel amacı geleneksek sanat anlayışını yıkmaktır. bu yüzden sanat için değerlendirme kriterleri yoktur, olmamalıdır. estetik değerler önemsenmemiştir. algınızda canlanan şey, bu sanatçılar için yeterlidir. bu akımla ortadan kalkan estetik kriterlerin yerine yeni kurallar da getirilmeye çalışılmamıştır. edvard munch'ın 'çığlık' adlı tablosu bu akımı anlamamız için önemli bir örnektir. munch bu tablodaki çığlık olgusuyla bir şeylerin ters olduğunu vurgulamak istemiştir. kullandığı renklerin de bizim yani insanlığın çığlığı olduğunu belirtmiştir. munch dünyanın baktığımız kadar olduğunu, bu yüzden diğerlerinin gözünde bir anda 'ucube' olduğumuzu vurgular. böylece bu sanatı benimsemeyen insanlar bu sanat akımını 'çirkin sanat' yapmakla ya da 'çirkin'i övmekle eleştirmişlerdir.
dünyada etkisinin 1970'lere kadar sürdüğünü görmekteyiz. peki 1970'lere kadar devam eden bu akım yerini hangi sanat akımına bırakmıştır?
işte bu durumda türkiye'deki modern sanat algısındaki yanlışlığı açıklığa kavuşturmak gerekiyor. türkiye'de modern sanat denilince birçok insanın aklına 'çağdaş sanat' kelimesi geliyor. birçok kişi bu iki kelimeyi eşanlamlı olarak kullanıyor. aslında 'modern sanat' ve 'çağdaş sanat' birbirinin tam zıttıdır. 1970'lerde modern sanat yerini çağdaş sanata bırakmıştır. günümüzde postmodernizm olarak bilinen çağdaş sanat da birçok konuda ilgilenmesiyle dikkat çekmiştir. feminizm, aıds, toplumun çok kültürlülüğü, gelişen teknoloji ve bunların insanlara etkisi gibi birçok güncel konuyu işlemişlerdir.
postmodernizm günümüzde de devam eden bir olgudur. yerini henüz hangi sanat akımını alacağını bilemiyoruz ancak her sanat akımının eskiye tepki olarak doğduğunu düşünürsek postmodernizmle taban tabana zıt fikirlerle oluşacağını kestirmek zor değil.
1
#3096
postmodernizm’in bir akım veya hareket olmadığı, çünkü bir isyan jargonu taşımadığı söylenir.
bir başka eleştiri ise, postmodernizm’in ne geçmişe ne de bugüne bağlı olduğu yönündedir.
abd’li sanat eleştirmeni ve felsefeci arthur danto (1924-2013), ilkini 1984 yılında yayımladığı sanatın sonu ve sanatın sonunun ardından adlı eserleriyle, sanatın sonunu ilan etmiştir. bu ifade ile, modern sanatın temelindeki geleneksel kültürel fikirlerin toplumsal ilerleme inancı, belirli ideallere bağlılık, sanatın izleyicisini aydınlatma ve geliştirme kapasitesine sahip olduğu inancının yerini kültürel göreceliğe, pazarlamanın pragmatik taleplerine, sponsorların ve kurumların ihtiyaçlarına bıraktığını anlatmak istemiştir.
madem ki çoğulculuk, yani “farklılığı çoğaltmak” postmodern’in umududur, postmodern mimari ny’dan delhi’ye her yerde olduğuna göre, postmodernizm’in çoğulcu ve yerel olma iddiası ne oldu, diye sorulur.
postmodernizm’de orijinalite yokluğu çekiliyor; yeni gibi gözüken her şey geçmişin orijinalitesinden besleniyor, denir.
postmodernist kuram yoktur, sınıflama, tanımlama yoktur, sanat sayılan- sayılmayan yapıt ayrımı yoktur. dolayısıyla öyle bir estetikten söz edilemez.
postmodern düşünürlerin çoğu insanları, tedirgin ve mutsuz eden, onları sürekli her şeyi sorgulamaya iten bir yaşamla karşı karşıya bırakır.
tutarsızlık ve amaç yoksunluğu postmodernizm’in tek tutarlı özelliğidir.
‘las vegas’tan öğrenmek’ demek, kitsch’i temize çıkarmak çabasıdır.
bilim ve sanatta mükemmellik yerine gelişme içinde olduğunu varsaymak tüm yapıtlara bir bitmemişlik duygusunu da beraberinde getirmiştir.
bilgi tv oyununa malzeme olmuş, tokyo’da fransız parfümü sürülüp hong kong’da retro giyiliyor. iktidarın adı sermaye. eklektik yapıtlar için alıcı- izleyici bulmak kolay. sanat kendisini kitsch kılarak amatörün beğenisini pohpohluyor. galeri sahibi, sanatçı, eleştirmen ‘ne olursa olsunculuk’ta anlaşıyorlar. zaman gevşeme ve rahatlama zamanı. bu ‘ne olursa olsun’ realizmi aslında paranın realizmi. yapıtların değerini karlılıkla ölçmek yararlı bulunuyor.
postmodernist’ler, kitsch’i, tv dizilerini, readers digest kültürünü, reklamcılığı, motelleri, b tipi hollywood filmlerini, sözde edebiyatı (ucuz baskı korku, aşk, popüler biyografi, cinayet, bilim kurgu, fantezi romanı), hepsini büyüleyici bulurlar.
postmodern çağın hisleri, tuhaf bir aşırı coşkunun egemenliği altındadır.
öznenin kaybolması, kişisel üslubun giderek daha zor bulunur olması.
postmodern mimarlar geçmişin tüm mimari üsluplarını akıllarına estiği gibi, ilkesizce yağlamayıp, aşırı- uyarıcı kümelenmeler halinde bir araya getirmektedirler. tasasız bir eklektisizm hakimdir.
postmodernizm, soylu amaçları gözden düşürmüştür.
bu dönemde, ideallerin yerini iyi bir meslek ya da beceri edinme almıştır.
cahillikten suçluluk duymak kalmamıştır; bir daha geri gelmemek üzere aydının iktidarının sonu gelmiş, aydın ölmüştür.
bu dönemde, siyaset alanında da akıldışı akımlar güçlenmiştir.
arılık arayışı, sıradan bayağı ve gündelik olandan uzak durma çabası terkedilmiştir.
postmodernizm , ciddiyeti aşağılıyor.
mısır asıllı abd’li edebiyat teorisyeni, eleştirmeni ve yazar ihab hassan (1925-2015): “postmodernizm, biçimsel kaygının öne çıktığı, canlılığını yitirmiş bir modernizm’dir.”
özgürlüğün/üslubun yerini gibilik vasfı almış; gibilik vasfı, sahicilik vasfı gibi sunulmaya başlamıştır.
bu dönemde, sanatsal aktivite özerkliğini yitirmiş, büyük oranda sisteme entegre olmuştur.
bu dönemde bir nesnenin sanat yapıtı olması için öyle sunulmasının yeterli olacağı sanılıyor.
sanatın gerekliliğine duyulan inanç zayıfladıkça, sistemin sanatı ve sanatçıyı payelendirmesi daha abartılı hale gelmiştir.
postmodern’i yaşatan ve destekleyen sağcı politikalardır.
postmodern sanatta metalar fetişleştirilmiştir. dolayısıyla bu tavırla sisteme karşıtlık olası değildir. postmodernizm, statüko ile uzlaşır. postmodernizm, politik olarak iktidarsızdır.
reklamın hedefi artık yeni bir metalaşmış gerçeklik yaratmaktır.
bireysel ilgilerin çeşitliliğine yanıt vereceği sanılan seçim olanağı bolluğu, bireylerin hiçbir şey seyretmemeyi seçmesine yol açmıştır. zapping ile kendi postmodern gösterinizi kendiniz yaratıyorsunuz. zapping yüzeysel bir sabırsızlığın postmodern belirtisidir. zapping, sıfır bilinçtir.
postmodernizm kutuplaşma yaratmıştır. değişik toplumlar, değişik değer yargıları kabul görünce, birey yok olmuştur.
“sahtelerin gerçeği” yaratılır. güneydoğu asya’da “hakiki taklit”, bölge ekonomisinin %20′sini oluşturmaya başlamıştır.
eleştirel postmodernizm, kitle iletişimi imajlarına ve sunum tarzlarına müdahale eder. kitle iletişimi, baskıcı kalıplar ve kapitalist ideolojiyle dolu bir imaj bankası olarak görülür.
güçlü postmodernizm, medya ve tüketici toplumunun dillerini bozar ve aynı zamanda burjuva dünyasının kayıtsızlığını eleştirir.
postmodernizm avangardın yalnızca bir simülasyonunu sunar.
postmodern’ler ezoterizme (edinebilmek için inisiye olmayı gerektiren, sadece üyelere açık gizli bilgi) kayıyorlar, mantığın ve sözün hiyerarşik üstünlüğünü yıkıp retoriği ve yazıyı öne çıkarıyorlar.
postmodernizm’in hıristiyanlığa sert bir darbe olduğunu söylerler. yapısöküm, bazı eleştirmenler tarafından teoloji karşıtı olmakla suçlanır. postmodernliğin özündeki materyalizmin bir ateizmi ya da inançsızlığı işaret ettiğini öne sürerler.
modernizm, sanatı kitleden kopardığı, onu bir bilgi nesnesi haline getirdiği için eleştirilmişti. postmodern sanat bunu kırmayı, seçkinci tavrı dışlamayı öngörüyordu. sonunda ortaya çıkan felsefe-düşünce-sanat ilişkisi ile büsbütün seçkinci, mutlakiyetçi bir bilgi anlayışını öne çıkardı. sanat yapıtı değil, sanat bilgisi ağırlık kazandı.
postmodern dönem, etik değerlerin ve sorumlulukların yok sayıldığı, hiç değilse ikinci plana itildiği bir dönem oldu.
cinsellik bir tüketim nesnesine dönüştü. bu, sanatın sorumluluğunu unutmasıdır.
ernest gellner’e (1925-1995) göre postmodernizm, sömürgeciliğin bedelini ödemek için öznelciliğin batağına saplanmıştır. sömürgecilik döneminde benimsenen nesnellik, gerçekte bir egemenlik kurma aracıydı. öznelci görecelik ise, bu araçtan kurtulmanın bir yolu gibi görülmüştür. postmodernizm, bir öznellik histerisidir.
mario vargas llosa’nın (1936-) hınzır kız adlı eserinde yer verdiği postmodernizm eleştirisi şöyledir:
“paris’te mayıs 1968 devrimi sonrasında alışkanlıklar daha özgürleşti ama kültürel bakış açısıyla, ünlü bir kuşağın (mauriac, camus, sartre, aron, merleau ponty, malraux) tamamen ortadan kayboluşuyla birlikte sessiz bir kültürel geri çekilmenin yaşandığı o yıllarda, düşünce üstatları şahsiyetler artık yaratıcıların arasından değil eleştirmenlerin arasından çıkmaya başladı: kibirli ve ezoterik belagatleriyle kendi tilmiz grupları içinde yalıtık ve kültürel hayatları bu evrimin sonucunda daha da banalleşen halk yığınlarından giderek uzaklaşan, önce michel foucault ve roland barthes gibi yapısalcılar, sonra da gilles deleuze ve jacques derrida gibi yapısökümcüler.”
ilkönceki274275276277278279280281282sonrakison